









Hulimat Zelimhanova*
Bir zamanlarda dağ köylerinde bir kadın yaşıyordu. Genç. Sevdiği kişi ile evlendi. Şafak vakti evlerine gelen NKVD (Sovyetler döneminin içişleri bakanlığı) çalışanları tarafından kocası alınıp götürüldüğünde ilk bebeğine hamile idi. O zaman henüz kendisi 17 yaşındaydı. Kocası tutuklandıktan altı ay sonra oğlunu dünyaya getirdi. Oğlunu büyüttü, 1944 sürgünün tüm dehşet ve zorluklarını yaşadı, oradan da geri döndü. Ömrünü oğluna verdi, onu ayakları üzerinde durdurdu. Hayatı boyunca toprakta çalıştı, sadece oğlu sağlam ve sağlıklı yetişsin diye. Gerçek bir insan olsun, doğduğu ve yaşadığı toprağın sahibi olsun diye. 
Bu korkunç bir gündü. 1995, 3 Ocak sabahı. O günün şafağında aile Bamut'tan mültecileri kabul etti. İnsan çoktu. Ve gelen herkes bu evde sığınak, sükûnet, sıcaklık, yemek ve destek buldu. Ama diğer dağ köylerinde olduğu gibi bu evde de ne gaz, ne elektrik ne de su vardı.
Birden helikopter geldi. Çocuğun üzerinde dönmeye başladı, düzenli olarak onun tarafına izli mermiler atmaya başladı. Çocuğun annesi bunu camdan gördü. Çığlıkla: "Oğluma ateş ediyorlar!" dedi ve evden fırladı. Onun ardından büyük kızı, daha sonra ortancası çıktı. Oğlan çocuğuna yardıma koşan kadın ailenin dördüncü en küçük kız idi. Aile reisi onların ardından çıktı ve onları durdurmaya çalıştı, ama sonuç alamadı. Karısı ve kızları onu duymadı, çünkü helikopterin sesi engel oldu. Beklenmedik bir şekilde çocuğun üzerinde dönen helikopter döndü, anne ve kızların üzerine geldi.
Bu trajedi, henüz doğmadan Sovyet yönetimi yıllarında babasız kalmış olarak dünyaya gelen 1937 doğumlu Sultanov Salman Alavdinoviç'in ailesinde meydana geldi. O hayatı boyunca çalıştı, kendi ekmeğini kazandı, çocuklarını büyüttü. Salman her zaman onlara şöyle söylemişti: " Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, iyiliğin kötülüğe galip geleceğini her zaman hatırlayın." Ancak o çocuklarını bu kötülükten, savaşın kötülüğünden koruyamadı.
Öldürülen Çeçen çocukları...



Savaşla ilgili inanılmayacak sayıda çok şey anlatılabilir, üstelik bunları düşünmek gerekmiyor, böyle şeyler hemen her gün meydana geliyor. Bugüne kadar halen gözümün önünde annesi ile beraber Assinovskaya kasabasında ölmüş olan öğrencim Fatima Dzeytova var. 2000 yılıydı. Roket saldırısı sonrasında anne ve kızı hayatını kaybetmişti. Birçokları kız çocuğuna imrenmişti. Şöyle diyorlardı: "Babasız ve daha sonran annesiz kalmak çocuk için nasıl olurdu? Annesi ile beraber ölmüş olması onun mutluluğu." Çocuk sadece 12 yaşındaydı.
Bundan dolayı galiba benim ve her birimizin ölenler için acımız ve yaşayanlar için endişemiz var. Çünkü bugün senin başına da aynı şeyin gelmeyeceği güveni yok. Ve bu acı, bu endişe her Çeçen kadında yaşıyor.
TÜM iSLAM ALEMİNE DUYURU!