1 Aralık 2009 Salı

Bir Şehadet Deyişi

Ey şehadet!.. Her sabah duamızın başına eklediğimiz dilekçesin sen!...

Gelişini beklediğimiz, gülüşünü beklediğimiz kutlu misafir!..

Bir annenin çocuğunu beklediği gibi sabırsızca, arzumuz derin, öyle içten…

Bir an olsun yerimizde oturmadan, asla rahatımızı düşünmeden, bir gün çıkıp geleceksin diye…

Ey kutlu misafir… Ey Hüseyn’in yakasında gül, Hamza’nın başında taç…

Seni kimlerden soralım?

Arabistan çöllerinde damla damla biriken hayat, Anadolu yollarında katar katar dizilen bereket… Soğuk işkence odalarında filizlenen darağacı… Kavgamızın en büyük varoluşusun sen… Seni kimlerden soralım?

Bir düştün toprağa, bin bereket getirdin… Bir çağrı yaptın vicdanlarımıza, cevap bekledin… Bir çağrı yaptın yeryüzünün mazlumları adına… Bir çağrı yaptın güneşin aydınlığınca… Yolumuzu aydınlatan sen ey Şehadet…

Senin okulunda okusak yeniden bir taze öğrenci gibi… Senin sevdanla boyansak açan bir gül gibi yeniden… Zindan duvarlarında Yusuf’u koklasak, İbrahim gibi açılsak ateş vadilerine… Hicret yollarındaki her bir kum tanesi kadar başımız olsa da koysak yoluna ey büyük sevgili…Yüreğimiz müjdeli haberini beklerken nasılda çarpıyor!.

Ne kadar soyludur gelişin, hadi gel… Ne kadar erken gelirsen o kadar delikanlıdır duruşumuz…

Onurumuzsun sen ey Şehadet!.. Şu alçaldıkça alçalan dünyada, tutunacak dalımızsın… Rabbimizden en değerli armağan, hadi gel!...

Yiğitlerin sabah kokan ruhlarından bir nefes üfle hadi!... Sabahımıza gel, ansızın gel… Filistin’den soluk getir daralan göğsümüze… Ölümün çığlıklarından kurtar bizi ey Şehadet, bize hayatı sunacaksın biliyoruz… Kudüs sofrasından bir salkım sun ki ruhumuza, dirilsin insanlığımız… Dünyayı sen dirilteceksin biliyoruz…

Bir bir şehit haberleri geliyor Filistin’den… Tekbir getiriyoruz evrenin o büyük boşluğunda… Yüreğimiz zafer davulları gibi gümbürdüyor… Kavrayamıyor zalim, nasıl arzu dolduğumuzu…

Ey Şehadet, gel bize de… Ahmed Yasin’e geldiğin gibi füzelerle gelmiyorsan bile, ufacık kurşunlarla gel… Çağın karanlık ufuklarına bir şafak vuruşu… Beynimizde yarım kalmasını istemediğimiz bir ödev… Kanımız neyin nöbetini bekliyor bilmiyoruz…

Sana layık değilsek, kusurumuzu bağışla… Seni unuttuysak dualarımızdan, sığınıyoruz işte Rabbimize… Bu oluk gibi akan mümin kanları şahit olsun ki, artık bir daha unutmamacasına şehadeti bekleyeceğiz… Bir uyanış olsun bize… Dirilişimize bir vesile olsun… Zilleti asla kabul etmeyip İzzeti yaşatacağız… Hakkı düştüğü yerden tutup kaldıracağız… Andolsun ki Şehadeti bekleyeceğiz…

O cennete giden çocukların yerine elbette taş atacak bizim çocuklarımız… Elbette Kudüs özgür olana dek sürüp gidecek bu direniş… İntifada başsız kalmayacak elbette… Kaç liderimiz şehit olursa o kadar sağlam basacak yere ayaklarımız…

Her gün yeniden doğar güneş Kudüs’te… Aşklara yeniden selam durur Gazze’nin çocukları… Esirgemezler sayılı nefeslerini, adarlar Allah yoluna… Bir gün dünya gül bahçesine dönecek diye…

Ey Gazze’de uzun süre ağırlanan Şehadet!.. Hamza’nın heybetiyle gel… Kerbela toprağı saç başımıza… Bizi arındır dünyanın kirlerinden… Kalbimizde biriken kibirden, cimrilikten, hasetten arındır bizi… Çevremizi saran şirk lekelerini temizle… Fethin mübarek olsun, buyur işte yüreğimiz…

Bu meydanlara sığmayacak kavgamız, saracak dünyayı… Ağzımızda durdurulamaz Şehadet marşlarıyla… Geceyi yakıyoruz, senin meşalelerinle…

Muhammed Çelik /