21 Nisan 2010 Çarşamba

Ümmeti Kalkindirma Projesi : Hasan El Benna


Mısır İhvan-ı Müslimin Hareketi eski Genel Mürşidi Üstad Muhammed Mehdi Akif yazdı.


Hamd Allah’a mahsustur, salât ve selam resulullah’a ve kendisinden sonra gelen müminlere olsun.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab-23)

Yüce Allah ümmet arasından benzeri görülmemiş önderler ortaya çıkarır. Allah onları korur, onların etrafındaki insanların kalplerini onlara ısındırır. Böylece ümmeti ihya etme, kalkındırma ve ümmetin konumunu yüceltme görevini hep birlikte yerine getirirler.

Filistin şehidi imam Hasan el Benna Mısır’ın ve İslam ümmetinin kalkınması için çocukluğunun başından beri hayatını bu davaya adayan bir önderdi.

Mısır’da başlayıp daha sonra tüm dünyada milyonlarca insanı etrafında topladığı ümmeti kalkındırma projesini şu üç madde üzerine kurmuştur.

1 - Bizler, İslâmi hükümlerin, insanların dünyevi ve uhrevi tüm işlerini düzenleyecek nitelikte umumî olduklarına inanıyoruz.

İslâm, inanç ve ibadet; din ve devlet; madde ve mana; vatan ve milliyet; kitap ve kılıçtır.

Kur'an-ı Kerim bütün bunları dile getirmekte, İslam'ın özü olarak kabul etmekte ve bu esaslara uymayı emretmektedir. Nitekim şu ayet-i celile bunlara işaret etmektedir: « Allah'ın sana verdiği şeylerle (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de iyilik et. » (Kasas-77)

2 – Bütün bunlara ilaveten Müslüman Kardeşler, İslam esaslarının temelinin ve kaynağının Allah’ın kitabi ve Resulullah'ın sünneti olduğuna iman ederler. Eğer Müslümanlar bu iki kaynağa sımsıkı sarılırlarsa elbette ki doğru yoldan sapmazlar. Yine Müslüman Kardeşler, İslam'la alâkası olduğu sanılan birçok ilim ve görüşlerin icat edildikleri asırların damgasını taşıdıklarına ve bunların o dönem muasırlarının fikirlerini yansıttıklarına inanırlar.

Bunun içindir ki, İslami hükümlerin net ve asli kaynaklardan alınması gerekir. İslamı, peygamberimizin, Sahabelerinin ve onlardan sonra gelen Tabii'nin anladığı şekilde anlamamız lâzımdır. Keza, Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün çizdikleri sınırları aşmaktan kaçınmamız gerekir, ta ki, kendimizi Allah'ın emretmediği şeylerle bağlamayalım; asrımızı kendisiyle bağdaşmayan asırların görüşüyle bağlamaya zorlamayalım, zira İslam, bütün çağların dinidir, yalnızca bir asrın değil.

3 - Müslüman Kardeşler, evrensel bir din olarak islamın tüm zaman ve zeminlerde toplumların hayatlarını düzenleyecek bir din olduğuna inanırlar. İslam, özellikle dini konularda detaya girmeden sadece genel kurallar koyar ve insanlara bu kaideleri nasıl uygulayacağını gösterir.

İslâm, koyduğu genel kaidelerin tam ve doğru bir şekilde uygulanması için nefis terbiyesine ciddi bir önem vermiştir. Çünkü insanın bu yönü sistemlerin kaynağı, düşünme ve yapılandırmanın değer ölçüsüdür. (Bakınız: 5. kongre risalesi)

İmam el Benna, Müslüman kardeşlerin kalkınma projesini işte bu üç temel üzerine inşa etmiştir. Bu projenin en önemli özellikleri Rabbani, kapsayıcı, yapıcı, sade ve esnek oluşudur. Bunlar aynı zamanda İslam’ın en önemli özellikleridir. Şüphesiz imam el Benna Müslümanların tarihi süreçlerini iyi tahlil etmiş ve İslam devletinin sahip olduğu üstün güç ve otoriteye rağmen, çözülmesine sebep olan en önemli nedenler üzerinde durmuştur. Sonunda hicri 6. asırda bu devletin varlığı, ilk olarak Tatarlar tarafından parçalanmıştır. Ve daha sonra ikinci defa hicri 14. asırda yabancı güçler gelmiş, bu devletin varlığına son vererek ardında birlik ve beraberliğe hasret kalan ve kalkınma gayreti içerisinde olan dağınık kavimler ve küçük devletler bırakmıştır.

Gerçek şu ki: tedaviden önce hastalığı teşhis etmek çok önemli bir aşamadır. İşte bu, İmam el Benna’nın çizdiği yoldur. İslam devletinin özündeki çözülmenin başta gelen önemli sebeplerini o, şöyle beyan etmiştir.

1. Siyasi ve etnik ayrılıklar, liderlik ve şöhret sevdası,

2. Dini ve mezhebi ayrılıkların meydana gelmesi ve dinin akide ve amel olarak değil, kuru ve cansız bir takım kelime ve ıstılahlar şeklinde anlaşılması, Allah’ın kitabının ve Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetinin ihmal edilmesi, fikir ve düşüncelerde taassub ve donukluk, gereksiz tartışma ve münazaraların yapılması,

3. İnsanların gösteriş ve şatafata (lükse) dalmaları, mal ve şehvetlere aşırı yönlenmeleri,

4. İktidar ve yönetimin (Halifeliğin) Arap olmayan, o sıralar doğru İslami anlayışı tatmamış ve manasını zor ettikleri için Kuran’ın nuru ile kalpleri henüz tam aydınlanmamış kimselere geçmesi,

5. Ameli ve kevni ilimlerin ihmal edilmesi, tüm gayret ve çabaların, sonuç vermeyen felsefi tartışmalar ve faydasız hayali tasavvurlarla heba edilmesi,

6. Yöneticilerin, iktidar güçlerine güvenmeleri ve diğer milletlerin toplumsal kalkınmalarına ayak uyduramamaları. Bu sebeple diğer milletler her konuda Müslümanları geçerek onları gafil avladılar,

7. Müslümanların, düşmanlarının hilelerine kanmaları, yaptıklarını beğenmeleri, onların hayat şartlarına hayran kalmaları, hiçbir faydası olmayan konularda onları taklit etmeye yönelmeleri.

Oysaki İslam, onlara benzemeyi şiddetle nehy etmekte, onlara muhalefet etmeyi açıkça emretmekte, İslam ümmetini güçlendirecek değerlerin korunmasını teşvik etmektedir. (Bakınız: Geçmişten günümüze Risalesinden)

Daha sonra İmam el Benna, kalkınmakta olan bir ümmetin ihtiyaç duyduğu sistemler, normlar ve duygular noktasında, bütün Müslüman ve Arap’ların, bunun da ötesinde tüm insanların gözünde herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde İslam'ın onlara nasıl destek çıkabileceğini ve İslami bakışın avantajlarının ümmete çok büyük yararlar sağlayacağını izah etmiştir.

Çünkü bu İslami bakış, daha önce denenmiş ve tarih bunun geçerliliğine tanıklık etmiştir. Vatanseverlikle öğünmek ve milliyetçilikle gururlanmaktan ziyade, islamın ruhlardaki kutsallığı ve istikrarı nedeniyle, herkes onu kolayca elde edebilir, anlayabilir ve hayatını ona göre sürdürebilir. Böylece bizler de hayatımızı, başkasının prensip ve ölçülerine göre değil de kendi kural ve ölçülerimize göre inşa etmiş olacağız. İşte bu, siyasal bağımsızlıktan sonra hayati ve sosyal bağımsızlığın en iyi anlamıdır.

Şüphesiz bu metot üzere hareket etmek ve kalkınmayı İslami temeller üzere inşa etmek, İslam birliğini güçlendirecektir. Ve bu kapsamlı metot, ümmetlerin yaşam sistemlerini şu iki önemli temel üzerine yerleştiriyor.

1. Uygun ve yararlı olanı almak,

2. Zararlı olandan da kaçınmak.

Daha sonra İmam el Benna kalkınmakta olan İslam ümmetinin gereksinim duyduğu tüm temel ihtiyaçları İslam’ın nasıl kapsadığını "Nura doğru’’ risalesinde bizlere şöyle açıklamıştır:

1. İSLAM VE UMUT


Gelişmekte olan ümmetin büyük ve geniş bir umuda gereksinimi vardır. Kuran, umutsuzluğa kapılmayı küfre giden yol olarak saymış ve Allah’ın Rahmetine güvenmemenin bir yansıması olarak değerlendirmiştir.

Nitekim Allah (cc) bizlere şöyle buyurmaktadır: "Biz ise o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları ( mukaddes topraklara) varis kılmak istiyorduk’.’

"O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz.’’(zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.)

2-İSLAM VE MİLLİ ONUR

"Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.’’

"İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız için sizi mutedil bir ümmet kıldık.’’

"Asıl üstünlük, ancak Allah’ın, peygamberinin ve Müminlerindir’.’

İslam, şu unsurları vatan olarak nitelendirilir:

a. Kişinin, üzerinde yaşadığı toprak parçası,

b. Tüm İslam toprakları ki bunlar her Müslüman için bir vatan parçasıdır,

c. Müslümanların kanları ile oluşturduklardı ilk İslam devleti de tüm Müslümanlar için bir vatandır,

d. Daha sonra bu vatanın sınırı öyle bir genişler ki, nihayet tüm âlemi kapsar. Böylece tüm Âlem, Müslüman’ın vatanı olur.

İşte böylece İslam, insanlık için getirmiş olduğu hayırlarla yerel ve evrensel milliyetçiliği tam orta yerde bir birleştirmiş oluyor.

"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.’’

3-İSLAM VE ORDU

İslam, güçlü bir orduya sahip olmayı mühkem farzlardan saymıştır. Bu farzı namaz ve oruç farzlarından ayırmamıştır.

4- İSLAM VE TOPLUM SAĞLIĞI

"İlimde ve bedende ona üstünlük verdi’’. Bu konuda Resulullah, (sav) sahih bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: ‘’Kuvvetli mümin zayıf müminden daha hayırlıdır’’ ve yine Rasullullah (sav) başka bir sahih hadiste: ‘’Bedenin de, senin üzerinde hakkı vardır’’

5-İSLAM VE İLİM


İslam dini, göç ve kuvvete verdiği önem kadar ilme de önem verir. Ve ilmi bir fariza olarak kabul etmiştir. İlk inen ayetler bu gerçeği fazlasıyla teyit etmektedir: ‘’ Oku! Yaratan rabbinin adı ile oku."

6-İSLAM VE YÜCE AHLAK


Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Nefsini kötülüklerden arındıran kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır."

"Şüphesiz bir toplum kendilerini değiştirmedikçe, Allah onların durumlarını değiştirmez.’’

7-İSLAM VE İKTİSAT


Hiç şüphesiz ekonomik faaliyetler, bu asrın en önemli (beşeri) faaliyetlerindendir. İslam, bu konuda da ilgisiz kalmamıştır. Bilakis ekonomik ilişkilerin sınırlarını belirlemiş ve meşru çerçevede iktisadi bir hayat öngörmüştür. Faizi ve karaborsayı yasaklamış, alış verişi ise helal kılmıştır.

8-İSLAMIN GENEL İLKELERİ

İslam; fert, aile, gayr-ı resmi ilişkiler, fertlerin ve toplumların bir birleri ile olan ilişkileri itibari ile dünyanın şimdiye kadar gördüğü en mükemmel ve en faydalı düzeni getirmiştir. Bunun en önemli ispatı, yaşanmış tarihi olaylar ve toplum hayatımızın her alanıyla ilgili yapılan araştırmalarıdır.

İslam’ın egemen olması durumunda gayrı Müslüm azınlıkların haklarının kaybolacağını, özelde batılılarla ve genelde tüm insanlarla Müslümanların ilişkilerinin bozulacağını edenlere reddiye olarak İmam diyor ki; Muhakkak İslam, azınlıkları muhafaza için şer’i prensipler belirlemiştir. Bunlardan birisi de şudur. "Allah, sizinle din hususunda savaşta bulunmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış kimselere iyilik etmenizden ve onlara adalette bulunmanızdan sizi menetmez. Şüphe yok ki: Allah, adalette bulunanları sever." (Müntehine–8)

İslam bütün insanlığın birliğini şu ayetle kutsal saymıştır: “Ey insanlar! Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizleri kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin Allah katında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır." (Hucurat-13)

Şu ayette de dini birliği kutsal saymış ve ırkçılık hükmünü kaldırmıştır. “Söyleyiniz ki, biz, Allah'a ve bize indirilmiş olana ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup’a ve torunlarına indirilmiş olana ve Musa ile İsa'ya verilene ve peygamberlere Rableri tarafından verilmiş olan şeylere iman ettik, biz onlardan hiç birinin arsını ayırmayız ve biz ona –Allah hâlisane itaat eden kimseleriz." (Bakara–136)

Sonra bilhassa bu ayetinde dini birliği övünme ve düşmanlık olmadan kutsal saymıştır.

“Müminler, muhakkak ki, kardeşlerdir. Artık kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah'tan korkunuz, tâ ki: Siz rahmete erişesiniz." (Hucurat-10).

Sonra Müslümanlar olarak kimlere karşı boykot uygulamamız gerektiğini şu ayette net bir şekilde beyan etmiştir.

“Allah, sizleri ancak din hususunda sizinle muharebede bulunmuş sizi yurdunuzdan çıkarmış ve sizin çıkarılmanıza yardım etmiş olan kimselere dostlukta bulunmanızdan men eder ve her kim onlara dostlukta bulunacak olursa işte zâlimler onlardır." (Mümtehine-9)

Batı ve batılılar ise, eğer bizim hakkımızda kötülük düşünüyorlarsa ister İslam’a tabi olalım, ister ayrı bir dine tabi olalım yine de bizden razı olmazlar. İşte bundan dolayı, İslam kuralları üzerine inşa edilmeyen şu ana kadarki tüm kalkınma planları başarısız olmuşlardır.

Doğunun kalkınma prensipleri ile batının ile aynı kalkınma prensipleri aynı değildir. Din adamları bizzat dinin kendisi değildir.

İslam’ın önerdiği kalkınmanın temelde seçkin ahlak, köklü bilim ve kuvvete dayanması gerekir.

Tüm alanlarda pratik adımlar atarak, sabırlı davranmamız ve engelleri aşmamız gereklidir.

Biz biliyoruz ki; Gayret varsa yol netleşir. Allah’ın izni ile iradesi güçlü olan ümmet eğer hayır yolunu tutarsa isteğine ulaşır. Allah bizimle beraberdir, o zaman kalkınmaya yönelelim.

İhvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Muhammed Mehdi AKİF'in İhvan-ı Müslimin'in resmi web sayfasında yayınlanan bu analizi, İsra Haber için Ahmet KILIÇ tarafından tercüme edilmiştir.

Hiç yorum yok: