1 Aralık 2009 Salı

Bir Şehadet Deyişi

Ey şehadet!.. Her sabah duamızın başına eklediğimiz dilekçesin sen!...

Gelişini beklediğimiz, gülüşünü beklediğimiz kutlu misafir!..

Bir annenin çocuğunu beklediği gibi sabırsızca, arzumuz derin, öyle içten…

Bir an olsun yerimizde oturmadan, asla rahatımızı düşünmeden, bir gün çıkıp geleceksin diye…

Ey kutlu misafir… Ey Hüseyn’in yakasında gül, Hamza’nın başında taç…

Seni kimlerden soralım?

Arabistan çöllerinde damla damla biriken hayat, Anadolu yollarında katar katar dizilen bereket… Soğuk işkence odalarında filizlenen darağacı… Kavgamızın en büyük varoluşusun sen… Seni kimlerden soralım?

Bir düştün toprağa, bin bereket getirdin… Bir çağrı yaptın vicdanlarımıza, cevap bekledin… Bir çağrı yaptın yeryüzünün mazlumları adına… Bir çağrı yaptın güneşin aydınlığınca… Yolumuzu aydınlatan sen ey Şehadet…

Senin okulunda okusak yeniden bir taze öğrenci gibi… Senin sevdanla boyansak açan bir gül gibi yeniden… Zindan duvarlarında Yusuf’u koklasak, İbrahim gibi açılsak ateş vadilerine… Hicret yollarındaki her bir kum tanesi kadar başımız olsa da koysak yoluna ey büyük sevgili…Yüreğimiz müjdeli haberini beklerken nasılda çarpıyor!.

Ne kadar soyludur gelişin, hadi gel… Ne kadar erken gelirsen o kadar delikanlıdır duruşumuz…

Onurumuzsun sen ey Şehadet!.. Şu alçaldıkça alçalan dünyada, tutunacak dalımızsın… Rabbimizden en değerli armağan, hadi gel!...

Yiğitlerin sabah kokan ruhlarından bir nefes üfle hadi!... Sabahımıza gel, ansızın gel… Filistin’den soluk getir daralan göğsümüze… Ölümün çığlıklarından kurtar bizi ey Şehadet, bize hayatı sunacaksın biliyoruz… Kudüs sofrasından bir salkım sun ki ruhumuza, dirilsin insanlığımız… Dünyayı sen dirilteceksin biliyoruz…

Bir bir şehit haberleri geliyor Filistin’den… Tekbir getiriyoruz evrenin o büyük boşluğunda… Yüreğimiz zafer davulları gibi gümbürdüyor… Kavrayamıyor zalim, nasıl arzu dolduğumuzu…

Ey Şehadet, gel bize de… Ahmed Yasin’e geldiğin gibi füzelerle gelmiyorsan bile, ufacık kurşunlarla gel… Çağın karanlık ufuklarına bir şafak vuruşu… Beynimizde yarım kalmasını istemediğimiz bir ödev… Kanımız neyin nöbetini bekliyor bilmiyoruz…

Sana layık değilsek, kusurumuzu bağışla… Seni unuttuysak dualarımızdan, sığınıyoruz işte Rabbimize… Bu oluk gibi akan mümin kanları şahit olsun ki, artık bir daha unutmamacasına şehadeti bekleyeceğiz… Bir uyanış olsun bize… Dirilişimize bir vesile olsun… Zilleti asla kabul etmeyip İzzeti yaşatacağız… Hakkı düştüğü yerden tutup kaldıracağız… Andolsun ki Şehadeti bekleyeceğiz…

O cennete giden çocukların yerine elbette taş atacak bizim çocuklarımız… Elbette Kudüs özgür olana dek sürüp gidecek bu direniş… İntifada başsız kalmayacak elbette… Kaç liderimiz şehit olursa o kadar sağlam basacak yere ayaklarımız…

Her gün yeniden doğar güneş Kudüs’te… Aşklara yeniden selam durur Gazze’nin çocukları… Esirgemezler sayılı nefeslerini, adarlar Allah yoluna… Bir gün dünya gül bahçesine dönecek diye…

Ey Gazze’de uzun süre ağırlanan Şehadet!.. Hamza’nın heybetiyle gel… Kerbela toprağı saç başımıza… Bizi arındır dünyanın kirlerinden… Kalbimizde biriken kibirden, cimrilikten, hasetten arındır bizi… Çevremizi saran şirk lekelerini temizle… Fethin mübarek olsun, buyur işte yüreğimiz…

Bu meydanlara sığmayacak kavgamız, saracak dünyayı… Ağzımızda durdurulamaz Şehadet marşlarıyla… Geceyi yakıyoruz, senin meşalelerinle…

Muhammed Çelik /

9 Kasım 2009 Pazartesi

Sözün Bittigi An.!!!!!!!...........

NOT: GÖRÜNTÜYÜ LÜTFEN ÇOCUKLARINIZA VE GÖRÜNTÜ HASSASİYETİ OLAN İNSANLARA İZLETTİRMEYİNİZ.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

VATAN UĞRUNA KALK AYAĞA...


Kalk vatan içi... ve kanını onun uğruna akıt!
Tembellik, uyuşukluk sebeplerini çıkar,
Bir kenara atıver!
Şayet öldürülürsen,sen asla ölü sayılmazsın!
Sonsuz nimetler lütfedilecek sana çünkü
Ölümü tadarsa bir kimse cenk meydanında
Temizlenmez mi bedene bulaşan hastalıktan
Bir hayatı ölü gibi geçiren kimse
Ki o bela ve acı dolu
Mücadelenin tadına varabilir mi?

Haydi,kalk ayağa ve tarih yaz,çünkü
Tupların takipcileri kirletmiş bulunmaktadır tarihi
Gayret et engelleri aşmaya
Ta ki yol bulasın zirveleri ulaşmaya

Terk et nefsin arzularını ki
Edebiyyen horlanıp alcalmayasın
Gecenin korkunç karanlığını del
Onun libasını çıkar at!
Uyandır artık fecrin mahmur gözlerini

Ağlamak mı,onu kadınlara bırak!
Hüzün elbisesi giymek yakışmaz sana
Kirletilen Kudüs'ün fedaisi nerede?
Kim kurtaracak Kudüs'ü,
Candan geçen yiğitler olmazsa

Hayber'e haykırınız!
İsteklerin peşine düşerseniz şeyet
Ve adaletlerini yaşarsanız Yahudi'nin
Bir zevki olmaz mücadelesiz hayatın
Bu durumda müjdeliyorum
Hz.Ali'nin arkasında saf tutan
Fedaileri!...

İşte karşıda Ka'ka,
Şehid düşeceği yeri arıyor
Bürünmek için hazırlanmış kefenini
Mühendis Yahya atını eğerliyor
Ondan başkası savaş ateşini söndüremez elbette

Bir çıkıversin akıncıların aslanı kınından kılıcını
İşte o zaman kurtulur ülkeler,helak olmaktan
Fakat kaçmak,kaytarmak ahlak olursa bizlere
And olsun Allah'a bir yurdumuz olmayacak asla
İçinde rahat edeceğimiz...


Şehid Dr.Abdülaziz Rantisi

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Tünel



Gazze'nin kenar mahallelerinin birinde bir adam iki katlı bir evin çatı katında durmuş, uzak bir noktaya gözle¬rini dikmişti. Çıplak gözle bakmaktan yorulup eline aldığı dürbünle bakmaya devam etti.
Haşim'in baktığı yer Gazze'ye yakın bir Yahudi yerleş-kesiydi. Bu yerleşkenin girişinde birkaç katlı binaya odakla¬nan gözleri çevreyi süzüyordu.
Burası, yerleşkenin karakoluydu. Giren çıkan işgalci as¬kerler, çevreye park etmiş askeri araçlar, kontrollü giriş çı¬kışlar hemen göze çarpıyordu. Karakolun çevresinde bulu¬nan siperler kumdan torbalarla takviye edilmiş, beton kulü¬belerdi.
"Menzilin dışında" dedi kendi kendine. "Kassam füze¬lerimizle orayı vurmak zor. Başka çare düşünmeli"
İçeri giren Said'in selamıyla irkildi.
Aleykum selam Said, hoşgeldin, nasılsın?
Hamdolsun Haşim, iyiyim. Ayrıca...
Meraklı bakışlarla Said'e bakarken Said devam etti:
İyi haberlerim var.
Ellerini cebine sokup katlanmış bir parça kağıdı Ha-şim'e uzattı.
Elindeki dürbünü masaya bırakan Haşim kağıdı açıp bakarken gözleri ışıldadı.
Sonunda geldi ha!
Evet, dedi Said.
Üzerinde iyice çalışmak gerek.
Elindeki kağıdı masanın üzerine koydu. Eliyle kırışık¬lıkları düzeltip incelemeye koyuldu.
Burası yemekhane, burası yatakhane, burası mutfak... Himm! Bodrum da şurası. Yani cephanelik. Tam da düşün¬düğümüz gibi.
Başını masadan kaldırıp dürbünü aldı. Tekrar pencere¬ye yanaştı. Yerleşkedeki karakola uzun uzun baktı.
Gel Said, dedi. Sen de bak.
Said dürbünle bakarken Haşim konuşuyordu:
Aramızdaki mesafeye dikkat et. Sanırım uzunluğu bi¬zi bir ay kadar oyalar, ama arazinin yapısı normal. Kayalık olmadığı için toprağın kazılması bir ayımızı alır.
Başını dürbünden çeken Said:
Neler düşünüyorsun Haşim, dedi. Öğrenebilir miyim?
Gel Said, masaya yanaş.
Elindeki kalemle cebinden çıkardığı boş bir kağıda bir şeyler çiziverdi.
Burası, dedi. Bizim bulunduğumuz nokta. Şurası da karakol. Aramızdaki mesafeden dolayı karakol Kassam füzelerimizin menzilinin dışında. Etkili bir darbe vurmanın sadece bir yolu var Said.
Ne düşündüğünü anlamaya çalışan Said'e son sözlerini söyledi.
Yeraltından tünel kazıp karakolun dibine patlayıcı yerleştirmek... Mat mat bakıyordu Said. Bin yıl düşünse böylesi bir plan gelmezdi,
Nasıl olacak? dedi heyecanla.
Günlerdir düşünüyorum Said. Bu noktadan kazmaya başlayacağız. Kazı işimizde tünelin yönünü şaşırmamak için mühendis bir arkadaşın yardımına başvurdum. Vardi¬ya usulüyle ikişer ikişer kazı yapacağız. Böylece zamandan kazanacağız.
Sadrı, Mesud ve Ahmed'i de planımıza dahil edece¬ğiz. Geceli-gündüzlü bir ayda inşaallah kazı işimizi bitireceğiz.
Ya onca toprak, dedi Said, nereye koyacağız. Güldü Haşim:
Merak etme, dedi. Tünelimiz fazla geniş olmayacağı için düşündüğünden daha az toprak çıkacak. Onu da evin odalarına bahçeye dökeriz. Bir de araçlarımızla taşırız.
Araçlarımızla mı? dedi Said şaşkın şaşkın. Yanlış mı duydum?
Hayır, dedi Haşim. Yanlış duymadın. Hemen evi inşa¬at alanına çevireceğiz. Dıştan bakan tamirat var zannedecek. Yan tarafta da bir ek yapma girişiminde bulunacağız. Böylece gelen giden araçların yükü dikkat çekmeyecek.
Anlaşılan her şeyi düşünmüşsün. Ne zaman başlıyo¬ruz?
Hemen yarın.
Aradan bir aya yakın zaman geçmişti. Her şey planlanan şekilde gelişiyordu. Kazılan tünelin içinde ilerleyen Haşim, Saidle Mesud'un yanma vardı. Biri kazıyor, diğeri de kovayla toprak taşıyordu.
Şu an neredeyiz Said?
Karakola birkaç metre var. Bu gece karakolun bodru¬muna kadar kazabileceğimizi düşünüyorum.
Güzel, dedi Haşim, ben yarın yokum.
Fakat duvara gelince ne yapacağız? Durdu, Said'in yüzüne baktı.
Şayet duvar geçilemiyorsa, duvarın dibinden girecek şekilde toprağı kazar, patlayıcıları öylece yerleştiririz. Yani temeli dinamitleyeceğiz. Böylece patlayan cephanelikle be¬raber karakol yerle bir olacak.
İnşaallah.
Ertesi gün görüşmek üzere Said. Haydi kolay gelsin. Güle güle Haşim.
Ertesi gün akşama doğruydu. Tünele girmek için hazır¬lıklara başlayan Said kapının vurulduğunu duydu. Dikkat kesildi. 5 defa peşpeşe, iki defa aralıklı vurulan kapıya hiç telaşlanmadan emin adımlarla yanaştı. Zira kapı şifreli vu¬rulmuştu. Kapıyı açar açmaz Mesud'u gördü. Mesud'u bek¬liyordu. Fakat bu kadar geç değil. Yüzü tuhaftı Mesud'un, beti benzi atmıştı. Gözünden kaçmadı.
Mesud, neyin var, ne oldu sana?
Haşim, dedi Mesud, Haşim...
Said'in şaşkın bakışları arasında zorlukla konuştu.
Şehid oldu!..
Beyninden vurulmuşa döndü birden.
İnna lillah ve inna ileyhi raciun, emr-i ilahisi dudaklarmdan döküldü. Gayri ihtiyari sendeledi. En yakın sandal¬yeye oturdu. Ellerini başının arasına aldı. "Haşim" dedi kendi kendine. "Halbuki seninle bugün görüşecektik. Bak! Bitti tünel. İşte bitti!"
Birçok zorlukları beraber aşıp beraber atlatmışlardı. İki kardeşten öte bir sevgileri vardı. Haşim'i her zaman bir adım ötesinde görür, takdir ederdi. Başı her sıkıştığında en uygun çözümü o verirdi. Şehadete layık bir hayat yaşadı ve şehid oldu. Ya kendisi... Yalnızdı şimdi.
İşgalci İsrail'in işlediği cinayetler artık sayılmıyor, cilt¬ler dolusu kitaplara sığmıyordu. Nice anneler evlatlarını ni¬ce kadınlar kocalarını, nice bacılar kardeşlerini feda etmiş¬lerdi bu davaya. Her birinin davası hepsinin davasıydı. Ya¬ni Kudüs'ün özgürlüğü, yani Filistin'in azadlığı... İki sevgi¬li gibiydi Kudüs ve şehadet... Kudüs ve aşk...
Nice aşıkları uğruna tanklara, kurşunlara, füzelere bağ¬rını açmıştı Kudüs. Nice çocuklar oyunlarını, silahların göl¬gesinde oynamıştı. Nice sapanlar işgalcinin suratına taşlar¬la imza atmıştı.
Birden doğruldu Said. Mesud'un şaşkın bakışları ara¬sında :
Mesud, dedi yandaki ilk kutuyu göstererek; şu dina¬mit kutularının birini sen al, diğerini ben alayım. Haydi bismillah.
Dinamit kutulanyla tünele girdiler. Önde Said, gerisin¬de Mesud son noktaya kadar vardılar. Karakolun cephaneli¬ği karşılarında duruyordu. Kutulardan çıkardıkları dinamit lokumlarını altışar altışar sarıp deste deste yerleştirdiler.
Sen uzaklaş, Said.Ben birazdan arkandayım.
Mesud uzaklaşırken Said, her dinamit destesinin fitilini ana fitile bağladı. Geriye doğru çıkmaya başladı. Durdu, tek¬rar dinamitleri yerleştirdiği yerlere baktı. Bir eksiklik yoktu.
Tünelin girişine kadar geldiği zaman fitili toplayıp bı¬raktı. Kendisini bekleyen Mesud:
Ateşlemeyecek misin? dedi.
Hayır, dedi. Gece yansını bekleyeceğiz. Herkes uyu¬duktan sonra.
Gece yansını beklerken zaman bir türlü geçmek bilmi¬yordu. Yaşadıklan aklına geldikçe göz yaşlan yanaklarından akıyor, sicim sicim dökülüyordu. Bu bir savaştı. Eşit şartlar¬da olmayan namert bir savaş... Siyonist İsrail'in çoluk-çocuk, genç -yaşlı demeden potansiyel suçlu olarak gördüğü her Fi-listinliyi yok etme savaşı... Oyleki Siyonist işgalci kin, artık canlıları değil evleri yakıp yıkacak, arazileri talan edecek ka¬dar kök salmıştı zulümde. Bir ateş topuydu İsrail... Ocağına düşmediği Filistinli ev yoktu...
Saatine baktı. Gece yarısını gösteriyordu. Fitile yanaştı. Cebinden çıkardığı çakmakla tutuşturdu.
Haydi Mesud, dedi. Çıkıp çatıdan izleyelim. Çatı katına henüz varmışlardı ki gecenin zifiri karanlı¬ğını aydınlatan bir patlamayla her yer sarsıldı. Art arda ya¬şanan patlamalarla karakol havaya uçmuş, param parça ol¬muştu.
Gök yüzüne yükselen alevlere baktı. Haşim'in gülümseyen yüzünü gördü biran aydınlanan gecenin içinde. Rahat uyu, dedi.
Şehidim, rahat uyu!...




Tünel-M. Ali Gönül

Filistin Elinde Bir Tas Olsam..



Filistin Elinde Bir Taş Olsam...

Filistin elinde bir taş olsam; metâl yığınlara çarpan. Sonra bir rüzgâr sektirse bedenimi Gazze sahillerine doğru. Oradan okyanuslara adım atsam ve balıklara fısıldasam sevdâlarımı. Enkaz altında kalan yüreğime bir duvar diksem. Tecrit etsem nedâmetli yaralarımı gönlümden. Kapansa solungaçlarım ve ölümün soğuk yüzünü hissetsem Kudüs sokaklarındaki gibi.

Elimi kolumu gersem dürreleşen hezeyânlarıma. Korusam onu serseri kurşunların çığlıklarından. Sağa sola savrulan öldürücülerin ortasında, toz duman içinde kalsa her yanım. Bir kameranın camekanında unutulmaz, vazgeçilmez bir poz olarak, ölümü kutsayan dünyalılar tarafından çekilmiş kalmasam.

Sultânı olmasam bir kerecikte dünyanın. Bir kerecikte isyan etsem altından ördüğüm kafesime. Bülbülü kıskandırsam güller ötesinden.
Kömürleşmiş gözlerimi yakan, acı sulara bir alev çaksam ve mumum döküldüğünde, oracıkta duygularımla donmasam.

Semâyı kıskanıyor ve orada durmadan adımlamak istiyorum daraldığım vâkitlerde. Gökyüzü neden mavidir diye kendime sorsam; cevabını vahalardan doldurduğum kandan alsam ansızın: Gökyüzü hırsızların, arsızların, kansızların basamadıkları için mavidir!..

Filistin elinde bir taş olsam; yeşilimsi bir inşaâta tuğla olarak eklenen. Yükselsem kat kat, tümseksiz duygularımın üzerine inşâ etsem sadrımı ve sabrıma bir asrı sığdırsam o yapıda. Sıvamı umuttan yoğursalar ve kirpiklerimden yapılmış bir kürekle atsalar üzerime varlığımı. Çiseleyen ilk cemrenin asırlara haykıran dokunuşuyla yıkasalar bedenimi. Ellerimi örümcek ağlarında değil, beyazları görülecek dağlarda ovalasam.

Serap siluetleriyle doldurulmuş bir vadide, son rol oyuncusu olmak zor. Başrolünü üstlenememişken hecelerimin, milyonlarca kelime sarf etmesem. Kelimelerimi anlamasalar da, anlamlandırsalar zulümden nâsibini almışlar.

Yaşamı anlamlandırsa milyonlar neler değişmez ki! Süpürülen kapı önlerine bırakılan gümrah karartılarda gölge olmasam. Eğer, illahaki gölge olacaksam, güneşin doğmaya en yakın zamanındaki gölgesi olsam mor bir kalemle çizilen.

Dört bir yanımdan esen kuru ayazlara atmosferde bir siper kazsam. Çağın her saldırısında oraya sığınsam. Sâğânâğın biteceği güne dek eğsem başımı ve yüreğimden geçen kurşunlara bir bir çentik atsam. Sonra tükense zulmün kurşunları, attığım çentikleri saysam, ibret alsam. O günden sonra, hâyâtın ibresini günahlara değil, varlıklara doğru çevirsem.

Filistin elinde bir taş olsam; toprağın bağrına saplanan. Devşirme insancıklar takılsa vücuduma, düşürsem kalelerini teker teker. Özgür Kudüs düşleri kursam ay ışığının tenime baktığı gecelerde. Kapasam gözlerimi ve retinama samimiyet dolu bir medeniyet tâhâyyülü yaşatsam. Gurbetlere bir kez daha taş olup yağsam. Çiseleyen cemreyi kıskandırsam, yağdığım kâplarda tatlı sulardan göletler açsam.

Elbet cennete çeviremeyeceğim dünyamı, cehenneme çevirmek isteyenlere izin vermesem. Gül eksem yol kenarlarına, şebnemi olmasa da, ırmaklara girintiler kazsam. Kâlbimi tırnaklasam, kanını akıtsam. Hâyâtta olduğunu anlayabilsem, hâyâtta değilse eğer, sıksam damarlarını da suizan anjuyolar yaptırsam.

Gırnata’nın perdelerini çeksem, Kurtuba’ya selam versem. Kilometrelerce uzunluktaki kandillerle aydınlatılmış caddelerinde yol alsam Endülüs’ün. Bir tutam gaz yağı da ben damlatsam lambalarına. Yakılan gemilerin enkazını değil, ruhunu söküp çıkarsam denizin dibinden. Bir ibrik neşe akıtsam ektiğim güllere, bir ibrik dolusu şefkâtle sulasam mevsimlerimin tütsülü güzlerini.

Filistin elinde bir taş olsam; dokuz taş oyununda üstüste dizilen. Diriliş için konulsam, beni yıkmaya gelenlere karşı sapasağlam dursam. Kendimi pamuk gibi hissetmesem de, taşlığımı, duruşumu idrâk etsem.

Filistin ellerinde taş olamadım; bari insan olmasam da, amazon ormanında bir taş olsam. Nehir üzerimden aksa ve ben öylece dursam...



S.Maltaş

2 Ağustos 2009 Pazar

Gök Gürültüsü-----------



dolu dizgin sevdalarımızla

pimi çekilmiş bomba gibiydik

kaç heyecan istif ettik meydanlara

kaldırımlar rapraplarımızla uyandı kaç kez

asfaltları kanattık körkütük hıncımızla

sloganlar tilavet ettik ezberden

göndere pankartlar çektik mealler eşliğinde

otağ-ı humayuna ayarlı bileklerimiz

yerinden fırlayabilirdi bir emirle

eklem yerlerinden gelen

civata seslerini gizleyemedik

zihninin ve kalbinin olanca yoğunluğunu

adalelerine aktarmış atletler

yüreklerini molotof kokteyli diye attılar lağımlara

on soruda kellesiz savaşmanın yolları konulu

bilimsel dersler verdik

hem defterimiz hem kitabımızdı duvarlar

öğretmeni ve öğrencisi olduğumuz sınıfın

dost avına çıktığımız günler

bir çay içimi muhabbet

üçüncü hamur seviyesinde ülfet

tersine dönen çarkıfeleğin yüreğini aradık

kendimizi aradığımızı bilmeden

fecirle tehtid ettiklerimiz

üstümüzü örtüyorlardı gün doğarken

bülbüller gibi

1987

Mustafa İslamoğlu

29 Haziran 2009 Pazartesi

Ben mücahidim...(filistin ve cecen mücahidlere hitaben)


yorgun bir filistinliyim savasin izleri var yüzümde.
titrek elleriyle tanklara tas ataN minik bir bedenim cesaret simgesi yüregimle.
ürkek bir bakisim düsman mevzisine
ben filistinim yorgun ellerimdeki taslarin gözümdeki yaslarin izleriyle.

ben cecenyayim zulme baskaldiran bir mücahidin bedeniyim.
kimi zaman tekbir nedalari ile yeri gögü inleten kimizaman sehid arkadasina aglayan bir mücahidim.
kafkaslarin ayazinin izlerini tasirim simamda
yor gun bir direnis türküsüyüm karla kapli daglarda
ben seyh samilim samil basayevim
ben sehidim kanini adayan allaha.

bana sor hersabaha barut kokusunda uyanmanin tadini.
bana sor zülme baskaldirmanin
sinirli silahla sinirli imkanlarda
sirf özgürlük ugruna sirf camiden ezan elimden kuran düsmesin diye savasmanin tadini bana sor kac sehid arkadasin ardin dan kac damla sevinc göz yasi akittigimi.

ben filistinim ben cencenyayim ben iragim kerküküm musulum ben umudum ben imanim ben sehahded askiyla yanan bir mucahidim.
yorgunluguma bakmayin daha yeni döndüm filistinden yolum uzun müsade edin cecenya hedefim sehahdded hedefim birakin birakin gideyim.

ben usulca vurulup bagrindan yere uzanan bir sehidin son sehaded kelimesiyim.
baba ocagini unutan ana kucagindan kanal ayrilan her gün sehaded serbetine kana kana icim doymayan ben mücahidim bitmek bilmeyen batililarin hirslarina siper olan.
ben müahidim siper den sipere kosan yorulmayan acikmayan allah aski ile yanan ben cecenya yim filistin im ben inancim gücünü haktan alanim.


(polatgençer)

16 Haziran 2009 Salı

Yigit Mucahid kardesimiz den dökülen sözler MEKTUP 1


SEVGİLİ ZEVCEM ...

Seninle evlilik şartlarımızı konuştuğumuzda hatırlıyor musun; bir gün mutlaka eş’in olsam da şehadete koşacağımı, ona sevdâlı olduğumu söylemiştim… !

Sende bana “Mücahidim, ben seninle âncak izzet ve şeref bulurum demiştin”…

Şimdi Vuslat Zamanı geldi Sevdiceğim…

Dünyada belki istediğin gibi bir eş olamadım. Diğerleri gibi âcizlerle oturup normal bir hayat sürerek Müslümanların şerefini, nâmusunu lekeleyenlere karşı en ufak bir hissiyât duymadan bize dokunmayan yılan bin yaşasın, vâr olsun diyemedim.

Zaten biliyorum ki, böyle düşünse idin; beni sevmez ve hayatı zindanlarda geçen bir adamla asla evlenmezdin.

ALLAH (c.c) biliyor ya ben seni çok seviyorum. RABBİMİN bana bunca ezâ ve cefâ çekmiş olmam sebebiyle seni bana bahşettiğini, yüreğim darda iken, dünyaya küsmüşken seni lûtfettiğini, ecir olarak verdiğini biliyor ve hamd ediyorum, şükrediyorum….

O nûrlu yüzüne doyamadım, kokunu hatırlamaya çalışıyorum, ama şu an sanki Cennet’in kokusu onu bastırıyor. Ey yüreğimin sahibi sana âşık olduğumu bilmeni istiyorum. Biliyorum ki, dünyada benim için yaratılmış tek eş sensin, beni anlayan ve hep benim yanımda olan…

Mücahidem…

İslâm Davası her şeyin üstünde, mücâhedeyi asla bırakma. Hakk’ı her dâim savun. Sakın dini eğip bükenlerden olma. Şuan beklediğimiz çocuğumuza doğduğunda isim olarak Hamza koymayı unutma, onu örnek aldığım şahsiyet gibi Tâğut Avcısı olarak yetiştir…

Biliyorsun benim en çok istediğim şey idi. Seyyid-üş Şühedâ Hz.Hamza (r.a.) gibi emanet olan bedenimi RABBİME sunar iken, İSLÂM için paramparça olarak teslim etmek…

Sevdiceğim; bakışların yerde, yüreğin şehâdette olsun, Ruhun ALLAH 'a, kalbin Rasûlullah'a ait olsun. Şefkâtin ALLAH 'a adadığımız doğacak çocuğumuza, nefsin ahirette nasibin olacak inşALLAH şehid eşine, âşkına ait olsun...

RABBİM seni âhirette de nasibim eylesin, ALLAH (c.c.) şahid olsun ki, seni çok seviyorum ve Cennet’te seni eş olarak bekliyorum. Ben senden râzıyım, seni yaradan da razı ve hoşnut olsun…

Geride kalan Müslümanlara deyin ki; Ablamın dediği gibi “Uhdûd ashâbı gibi ateşten çukurlar dahi olsa çağdaş putların önünde eğilmemek, dik durmak, yalpa yapmamak er kişinin işidir. Her taraftan kasırga eserken, kökünden sökülmemek er kişinin işidir. Yiğit zor zamanda belli olur.”

İşte yiğitlik budur, bizden sonra sıra sizdedir. Bizim yapmış olduğumuz İştişhâd Eylemimize sakın ola dil uzatmayın. Hele ki, intihar eylemi asla demeyin. Zûlüm karşısında hakkını arayanları kınamak Müslümana yakışmaz. Çünkü ALLAH Âzze ve Celle Şûrâ Sûresinin 41 . Âyetinde: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur" diye buyuruyor. Hatta bunun da ötesinde haklarını arayanların yanında yer almak, zûlüm karşısında sessiz kalmamak Müslümanın şiârıdır. Çünkü hepimizin de bildiği üzere Rasûlullah (S.A.V.) haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu Ümmet-i Muhammed’e bildirmiştir.

Ey geride kalan eşsiz ciğerpârelerim; Sizleri emanetlerin en güzeli âziz ve intikam sahibi olan ALLAH ’a emanet ediyorum.

Şu halde siz sabredin, hiç şüphesiz ALLAH 'ın va'di haktır…


Fiemenillah…


RABBİMİZ, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle.

Nûsretini, yardımı esirgeme, Adınla gerçekleştirdiğim eylemimi zafer ile sonuçlandır ya RABB…

Ey Hz.İsmâil (r.a.)’in boğazındaki Merhamet ! ne olur dûalarımı kabul eyle…

AMİN...



Yigit Mucahid kardesimiz den dökülen sözler MEKTUP 2

SEVGİLİ ANACIĞIM…

Oğlun şâhiddir ki; Sen çileli fakat asla çelişkili olmayan, zûlme boyun eğmeden mert ve vefâkar bir şekilde bir hayat sürdün. Biz evlatlarını da o şekilde yetiştirmeye gayret ettin, mücâhedeyi hiçbir zaman bırakmadın.

Canım Annem, hatırlıyormusun o çok sevdiğin, daha fazla cesedini tekmelemesinler diye vücudunu siper ettiğin şehid babamın o tebessüm hâlini, bize gülerek baktığını…

Ve bana bakıp “Oğul babanın kanı için değil, Ümmet-i Muhammed için, yapılan bunca zûlüm ve işkenceler için Sen; tâğuttan ve onun köpeklerinden intikam almadan RABBİM beni öldürmesin, bil ki bu âhdimi yerine getirmezsen, sana sütümü de, hakkımı helâl etmeyeceğim, gözlerim de açık gider” değişini…

Şâhid ol ki Oğlun; ALLAH 'ın uluhiyetini yeryüzünde açıkça ilan etmek, O'nun sistemini hayata hakim kılmak için, şeytanların sistemini yıkmaya, insanları kula kulluktan kurtarıp tek bir olan ALLAH 'a kul etmek için imân etmiş, RABB’isine söz vermiştir. Biz tâğuta karşı savaşan Mücahidler, ya bu uğurda şehid olup cennete gidinceye kadar savaşırız, ya da galip gelip gazi oluncaya kadar cihada devam ederiz. Tâ ki din yalnız ALLAH ’ın oluncaya kadar…

Ümmet’in çektiği sıkıntıları görüyorsun, hangi evde feryat ve figân yok, acı dağ olmuş, bu kaçıncı kertik yüreklere atılan. Öz kardeşine, dayıma yapılanlar aklımdan gitmiyor. O ki; babam âhirete göçtükten sonra tâğutun baskısından korkan en yakın akrabalarımız bile bizden yüz çevirirken, kendi âilesi ile birlikte bizlere de baktı, ALLAH onu bizlere vesile kıldı. Ama yaşanan acıları sen biliyorsun. Ben daha küçük bir çocuk olduğum halde senin anlattıklarını hiç unutmuyorum; O’na yaptıkları işkenceler yetmemiş, Şehide eşini alıp karşısında iğrenç fiilleri yapan soysuzları, şerefsizleri hatırladıkça, nasıl RABBİME verdiğim sözden cayarım.

Yeryüzünde ben Müslümanım diye yaşayan insanlar nerede ? Burada açlıktan sefil bir durumda yaşam mücadelesi veren kardeşlerini, evlerindeki lüks ve konforda acaba hatırlayabiliyorlar mı ? Tencerelerle boğuşmaktan, envâi çeşit yemek ve tatlıları midelerine indirirken biz mâzlum ve mustazâflardan haber gelince vah vah mı çekiyorlar… !

Sende biliyorsun iki kere Ebu Gurayb’e düştüm. Orada gördüklerim, dehşet ve acıları izâh bile edemiyorum. Sen gizlesen de, vücudumdaki işkence izlerini, tırnaklarımın çekilmiş olduğunu gördüğünde benimle gurur duyduğunu söylediğin, fakat ana yüreği ile bir kenara çekilip saatlerce ağladığını biliyorum…

Anacığım artık bu dünyaya dayanamıyorum. Bu zûlüm ve işkenceler altında ezilen kardeşlerimi gördükçe, hele ki hücrelerden gelen feryatları, bizi öldürün diyen bacılarımızın yürek yakan haykırışlarını duydukça, ahh bir delirsem diyorum bazen, sonra vermiş olduğum âhdi hatırlıyor ve şehâdet için sıramı bekleyip ona hazırlık görüyorum.

Ebu Gurayb’ta insanın kanını donduran acımasız teknik ve yöntemlerle yapılan işkenceler ve onca yaptıklarından sonra yüzümüze sırıtarak bizde müslümanız diyen ALLAH ’ın nûrunu yüzlerinden aldığı aşağılık işkenceci gardiyanların mazlûmlara yaptıklarını herkesin duyması gerek, belki insâfa gelirler de, Müslüman olduklarının farkına varırlar. Belki kendilerinin kurtların düzenine âşık olan koyunlar olduğunun, sıra onlara geldiğinde kurtların onları da parçalayacakları beşeri düzenlerin birer kölesi olduğunu anlayıp idrâk ederler…

En son hapisten çıkmadan gardiyanlar bana güle güle partisi yapacaklarını söylediler. Anladım ki açlık, susuzluk ve uykusuzluk yetmiyormuş gibi gene bana işkence edecekler. Beni hücreye alıp ellerime ve ayaklarıma zincirler bağlayıp vücudumu sonuna kadar gerdiler, kollarım ve bacaklarım kopacak gibi acı veriyordu, ayak ucunda durmaya çalışıyordum. Vücuduma elektrik bağladılar, nereye kadar dayanabileceğimi tespit için her seferinde seviyesini arttırdılar, tâ ki bayılana kadar. Sonra birden belimde çok büyük bir acı hissettim. Gardiyanın biri tekmeliyordu, sırtımda dayanılmaz acılar vardı. Böbreklerime ve göğüs kafesime sopalarla vurdular. Yetmedi kafamda sopa kırdılar ve bundan sonrasını biliyorsunuz, size teslim ettiklerinde hafıza kaybı geçirmiş ve sizleri 1,5 hafta hatırlayamamıştım…

Orada beni en çok yıkan işkence ettikleri bir bacıyı hücre kapısından gardiyanlar mahsus görelim diye geçirirken kadının dönüp “Sizde erkek misiniz ?” diyerek yüzüme tükürdüğü; “Utanın! hâlâ nasıl nefes alıyorsunuz. ALLAH uğrunda ölün, öldürün…” dediğini…

Artık ben nefes alamıyorum Anam…

Hakkını bana helâl eyle, RABBİME vermiş olduğum sözü, âhdi yerine getirmeye gidiyorum. Ebû Garib’i o şeytanların başına yıkacağım inşALLAH …

3 Haziran 2009 Çarşamba

Affet Yetisemedim...


Affet...
Yetişemedim çocuk derdine!
Bağrıma basamadım seni...
Hiç bitmeyen bir korku masalında,uzattığın elleri tutamadım...
Kalbimde çığlığını duydukça,duaya sarılmaktan başka,bir ses daha yükselmedi gölgemden...

Affet...Gözyaşın yere düşmesin diye koştumsa da...
Yetişemedim...
Sel oldu gözyaşların...
Dindiremedim...

INTIFADAAAAAAA...

Palestine...


اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

„Ben sehâdet ederim ki, Allâh'dan baska ilâh yoktur.

Yine sehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm onun kulu ve resûlüdür.“


YAŞIM 13...

Burada çocuklar çocuk olmaz.

Bebeler bile yaşamak için beşikten siper yapar.

Çünkü İsrail denilen zorbanın Amerikan bombaları,

beşiklere bile mezar kazar.

Ölümlerin içinden büyüyorum.

Minicik yüreğimle, ateşlerin arasından, öfkeyle geliyorum.

Dudaklarımdan dökülen özgürlük türkülerini duyuyor musunuz?

Filistinliyim ben anlıyor musunuz

UYANMAK VE HAYATA GÖZLERİMİ YENIDEN AÇMAK İSTİYORUM...



Çıldırdığın kadar çıldır, katlettiğin kadar katlet masum insanları.

Sonun çok yakın İsrail

Selahattin Eyyübinin torunları şaha kalktı geliyor.


Ölümü ölümle korkutamazsınız...

15 Mayıs 2009 Cuma

özel ...


ALLAH'ın adıyla
selam Rablerine iman eden genç yiğitlere...!
Aydınlığa açık olanlar karanlığa lütfu yoktur aydınlığa tutuldu bu ümmetin çoçukları

çıkılarına lalaler derlediler dağlardan

siz ey karanlığın havarileri!
vuruldukça küçüleceğimizi sandınız
siz ey karanlığın havarileri!
yanacağımızı, yaktıkça

her yangın İbrahim bilinir bizde oysa
bilemediniz...

Dev dalgalar gibi kokuşmuş akıntılarınızı saldınız üzerimize
dalgaları Nuh'un gemisinde karşılamayı öğrenmiştik oysa...

yüreklerimiz kararlı, ayaklarımız sağlam...

ve bildik bilendik asla yenilmedik
mumlarımızı söndürmeye kalktınız

yüreklere odun taşımayı öğrendik
yanacak ısıstacaklar sevgiyle dört bir yanı

sukutlarımız sabır,

konuşmamız sabır

adımlarımız arşınladığı her toprak sabırdır
çunku sabrın tukenmez bır mücadele olduğunu öğrendi

bu ümmetin aşka meftun çoçukları
sabrımız buyudukçe sevdamız büyüyecek

sevdamız büyüdükçe biz büyüyeceğiz

"Doğrusu onlar Rablerine iman eden genç yiğitlerdi..."kehf suresi 13

selam iman edenlere imanın sabır ve geniş yüreklilik olduğunu bilenlere
selam görevin büyük şeyler yapmaktan çok gerekeni yapmak olduğunu bilenlere
selam hayatta en yorucu

"şey"e samimiyete sahip olanlara talip olanlara...
ve selam bu ümmetin kalblerini tanıyan gençlerine

Farkında mısınız?
bızden korkuyorlar belkı uyanışın ve dirilişin farkında birileri
öyle korktular ki, her tarafa tonlarca füze yağdırdılar
anaları , gençleri ve çoçukları silmeye çalışıyorlar yeryüzünden
biliyorlar çünkü bir müslüman genç dünyaya bedeldir
belkide yılarca bu coğrafyadan ayrılmaycakalar

ve biliyormusunuz ? uyuyamıyorlar geceleri.
her gece kabus la bölunuyor uykuları
Filistinli bir genç taşlarla meydan okuyor çünkü saltanatlarına
ıraktakı genç yüreğini koyuyor meydanlara
Çeçenİstan , Ogadin, Keşmir, Filipinler...
her gün kabuslarına yeni bir genç konuk oluyor

"siz bittiniz!"

dercesine gülümsüyor bir genç TÜRKİYE'den
"biz geliyoruz" diyor yumruklarını havaya kaldırarak
korkuyorlar bizden
biliyorlar bu gençler sağlam müslüman olurlarsa
kirli çamasırları birer birer ortaya çıkacak
maskelerı düşecek ve tutunacakalrı hiçbir dal kalmayacak
ağaçlar dallarını onlardan çekmış olacak çünkü

ve korkuyorlar ölmekten, ölümden ...
biliyorlar müslüman genç ölümden korkmaz
etekleri tutuşuyor, oyalamaya çalışıyorlar bizi
sürekli yeni haplar hazırlıyorlar gençlere cicili bicili...
kimimiz kanıp da düşüyor tuzaklarına;
sevınıyorlar bu iş oluyor dıye ama hala içlerınde bir ürperti
çünkü bazıları hal sağlam adımlarla yürüyor üzerlerine doğru
korkup telaşa kapılıyorlar
ve kocaman kocaman tanklarını , uçaklarını alıp ortadoğuya geliyorlar
kendi deyişlerıneyle"Büyümeden yılanın başını ezmeye" gelıyorlar!

ama gece ne kadar saklayabilir ki? güneşi, güneşin doğuşunu?
aydınlığa tutuldu bu ülkenın çoçukları.
az kaldı müslüman gençler uyanıyor uykularından yavaş yavaş.

selam bu ülkenın yürekli çoçuklarına.
Kalkmalı....
Uyanmalı...
Kuşanmalı...
Vakit inancı kuşanma vaktidir.dostlar işte bu amaçla çıktık yola

Rabbimizin izniyle ilk başta kendimizi daha sonrada insanlığı kurtarmalıyız bu bataklıktan

bunun için konuşmalı,sorular sormalı

şiirle okumalı , marşlar söylemelıyız hep birlıkte

unutma sen yoksan kımse yoktur

ve herşey ılk adımla başlayacak

Gölgesi cennet, kılıçları kavradı ellerimiz
ALLAH'ın adeletini kuracak yeryüzüne

kutlu ellerın ustune
sonsuza dek kardeşim
kardeşlerim

Cihad Cicegiyim...


Cihad çiçeğiyim

Dinle dostum;
Ben; tetik düşmeden. vuruldum.
Suyu görmeden boğuldum.
Sevgiliye giden yolu.
Darağacında buldum


Önce, inançlarımı astılar / sorgulamadan.
Sonra, kalemimi kırdılar / yargılamadan.
Şimdi, kendimden bile ücra hücrelerin
Soğuğunda / yanıyorum
Bir zikir tutturdum kendimce, "ALLAH" diyorum
Her namaz sonrası, yönelip Rabbime;
"Şehadet" diliyorum
Bir gece ansızın geldiler;
Omuzları kalabalık, kelli - felli herifler
"Katran" gözlerinde kin,
Çarpık dudaklarında müstehzi bir tebessüm.
"imam ister misin?" dediler
"Neme gerek, bana imam değil, biraz zaman gerek."
Sustular, şaşırdılar ve gittiler
Bir daha dönmek için sessizce.

Çağın Ebu Cehillerine inat
"Nur üstüne nur" olsun diye, abdestlendim güzelce
Aynasız duvarlara bakıp, tarandım kendimce
İki rekat namaz sonrası,
Son kez öptü alnımdan beni seccadem
Ve, başladı yol hazırlığı...
Kelepçeleyip ellerimi ardından
Bir kefen giydirdiler / beyazımsı
"Yürü" dediler / yürüdüm koşarcasına
"Dur" dediler / durdum heyecandan boğulurcasına...
Artık sevgiliye giden yolun / sonundayım.
ilmik geçti boynuma / farkındayım
Tevhid'den sonra son sözüm, son kelamım;
"Ümmeti devletsiz koma ALLAH 'ım"
Diyorum ya dostum;

Ben; tetik düşmeden vuruldum
Suyu görmeden boğuldum
Sevgiliye giden yolu
Şirk sehpalarında buldum.

Kim miyim ben? Tanımadın mı?.
Ben; Saadet asrında ekilen tohumdan,
On dört asır sonra filizlenen
Cihad çiçeğiyim...



Yürü Mücahidim!...



Yürü Mücahidim Yürü,Kudüs Seni Bekler
Mescidi Aksam Birer Selahaddin Bekler
Ve Sen Yürü,De Ki Bir Sapan Taşıda Benden
Ve Sen Yürü,Sevdiklerin Cennette Seni Bekler

Yürü Mücahidim Yürü,Çeçenya Seni Bekler
Grozni Hani Şamiller Nerede Diye İnler
Ve Sen Yürü,De Ki Bir Kurşun Da Benden
Ve Sen Yılma,Mücahidler Yolunu Gözler

Yürü Mücahidim Yürü,Irak Seni Bekler
Kerbela Hüseynler Nerede Diye İnler
Ve Sen Yürü,De Ki Bir Darbe De Benden
Ve Sen Yıkılma,Yıkılmamıştı Zarkaviler

Yürü Mücahidim Yürü,Cihad Ehli Seni Bekler
Kardeşlerin,Bacıların Yollarını Gözler
Ve Sen Yürü,De Ki Zulme Sessiz Kalmayacağım
Ve Sen Korkma,Arkanda Yardımcındır Melekler

Yürü Ey Mücahidim Yürü,Sınır Yoktur Bu Yolda
Sana Ölüm De Yoktur Yürü Ayetler Işığında
Ve Sen Yürü,De Ki Adım Teröriste Çıksa Da
Ben Bu Davayı Yük Değil,Kendime Dert Edinmişim

Yürü Mücahidim Yürü,Arkandan Gözyaşı Akmasın
Geride Ana-Baba,Eş-Dost Belki Yavrunu Bırakacaksın
Ve Sen Yürü,De Ki Ben Hepsinden Daha Önemli Bir Yoldayım
Ve Sen Endişelenme,Bırak Şefaatin Onları Da Sarsın

Yürü Mücahidim Yürü,Artık Safın Bellidir Senin
Sen Onun Gibi Yürü,Nasıl Yürüdüyse Peygamberin
Zulme Cevabın Avazın Çıktığı Kadar Olsun Sesin
Ve Sen Susma,Susmadıkça Susanlara Örneksin

Yürü Mücahidim Yürü,Her Adımında Bir Kafir Gebersin
Bir ALLAHu Ekber Demenle,Arş Tekbirlerle İnlesin
Ve Sen Yürü,Hiç Yılmadan Yer-Gök Seni Dinlesin
"Biz Muhammed Ordusuyuz Onun Yolunda İlerliyoruz"

Yürü Mücahidim Yürü,Aykırıda Koşanlar Utansın
Yürüdüğün Yolda Sana Yardımcı Olmayanlar Utansın
Yürüdüğün Yolda Seni Terörist Belleyenler Utansın
Nasıl Olsa Bunlar Sana Cennette Gıptayla Bakacaklardır
Nasıl Olsa Bunlar Nedametin Çare Vermediği Bir Günde
Yüzü Kara,Boynu Bükük,Biçare Olacaklardır

30 Nisan 2009 Perşembe

Yigitlerin Destani...Tum sehidler

Merhamet hür Dünyaya bu kadar mi IRAK ' ta?

IRAK savaşında babası ve annesi ölen ve
kendisinin de bacakları kopan Müslüman bir çocuğun
IRAK savasını yöneten Tommy FRANKS a yazdığı şiir.
Bu şiir Açık istihbarat sitesinden alınmıs.

Merhamet hür Dünyaya bu kadar mı IRAK ' ta?
Ben Basralı Ömer,
Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks.
Önce demokrasi yağdı göklerimizden,
Sonra özgürlük geçti üstümüzden
Palet palet.
Ve insan hakları Namlularından
Saniyede bilmem kaç adet.
Demokrasi bizim eve de isabet etti
Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın.
Tam onsekiz adet insan hakları saymışlar
Vücudunda babamın.
Annem yoktu zaten
Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş
Ambargo falan dediler ya Anlamadım
çocukluk aklı işte
Oluşmadan sökülmüş.
Sizde de barış böyle midir Mr. Franks?
insan hakları çocukları yetim
Ve ayaksız bırakır mı orda da?
Düşer mi ayın kan gölüne aksi
Güpegündüz düşer mi Pazar yerine demokrasi?
Zenginlik
insanları korkudan uykusuz bırakır
Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orda da?
Babamla mırıldandığım son dua dilimde
ayaklarımın hastanede Ve giymeye
kıyamadığım pabuçlar Kaldı elimde.
Çocukların var mı Mr. Franks?
Al, oğluna götür onları bari ise yarasın
Kim bilir belki baktıkça
Bazen beni hatırlasın.
Bu nasıl demokrasi Mr. Franks?
Düştüğü
yeri yaktı
Merhamet hür Dünyaya
Bu kadar mi IRA K ' tı? size

Cihad Hadisleri Bahsi...


Sahih Buhari

Fasil :CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ
Konu : Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti

Baslik : ALLAH YOLUNDA CİHÂDA HİÇBİR İBÂDET MUÂDİL OLMADIĞI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis :
(Şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir er kişi geldi de: - Yâ Resûla`llah! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullah: - Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip): - (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip (o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi: - Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.

HadisNo : 1176
Ravi : Ebû Hüreyre

Baslik : MÜCÂHİDİN BENZERİ, GÜNDÜZ ORUÇLU, GECE NAMAZLI MÜ`MİN OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri -Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gaye) yi çok iyi bilir ya- (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü`min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet`e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.

HadisNo : 1178
Ravi : Ebû Hüreyre

Baslik : MÜCÂHİDİN SABAH VEYA AKŞAM HER HANGİ BİR ZAMANDA CİHAD İÇİN YÜRÜYÜŞÜ, DÜNYÂDAN VE DÜNYÂDAKİ HER ŞEYDEN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.

HadisNo : 1180
Ravi : Enes b. Mâlik

1 Ocak 2009 Perşembe

filistinli çocuk..................


Filistinli bir çocuğum ben.
Her sabaha ezan sesinden önce.
Sokağımızdan geçen tankların
Ve tepemizde uçan jetlerin sesiyle uyanırım..
Kahvaltı nedir bilmem.
Hemen üzerimi giyinip elime sapanımı alır,
diğer arkadaşlarımla birlikte,
sokağımın başına dikilirim.
Üzerime yönlenen tankların namlusuna cebimde
biriktirdiğim taşları atarım tek tek.
O tanklara attığım taşların bir zarar vermeyeceğini bilirim.
Ama Şeytan'ı taşlıyorum diye düşünürüm.
Öyle bir hırsla taşlarım.
Ölümden korkmam.
Bir Umut uğruna yaşamak varken.
inatçıyımdır,bütün milletimdeki çocuklar gibi.
Filistinli bir çocuğum ben.
Ben istemezmiydim bir uçurtmam olmasını
Onu özgürce uçurmayı
Ben istemezmiydim üniversitelere gitmeyi.
Ama zalimlerden fırsat yokki.
Babamı bir sabah
Pis ayaklarıyla kapımızı kıran askerler
Bu terorist diye tutukladılar.
Şimdi nerde? yaşıyormu ölümü bilmiyorum.
Onlara göre terorist bana göre kahraman
Nerde şimdi kimbilir.
Ablamı bir akşam vakti
Odamızdan içeri giren.
Kulakları sağır edecek bir sesde
ve gözleri kör edecek bi parlaklıkta olan
Helikopterden fırlatılan bir roketin getirdiği
Zamansız bir ölümde kaybettim.
Filistinli bir çocuğum ben
Mahallemizin etrafı duvarlarla çevrili.
Hiç bir zaman aşılamayacak ve aşılsada
Nöbet bekleyen askerlerin namlularında son bulacak.
Sanki bir kafesdeyim
Filistinli bir çocuğum ben
Ben Milletimin onuru için sesimi duyurmaya çalışırken.
Yaşıtlarım duvarın arkasında.
Son teknoloji ile donatılmış bilgisayarlarında.
insan öldürmenin zevkini kahkahalar atarak tadıyorlar
Biz ise duvarın diğer tarafında
Hayatta kalmanın
Hergün yaşanan haksız ölümlerin
Ağıdını yakıyoruz. sessizce kendi içimizde.
Filistin bir çocuğum ben.
Yaşım daha 15.
Birleşmiş Milletler diye bir topluluk varmış
Geçen sene bombalanan okulumuzda öğrenmiştim.
O topluluk insanlara yardım ediyormuş.
Çare arıyormuş.
Bizi neden görmüyorlar diye soruyorum kendime.
Belkide görüyorlar.
Görmezden geliyorlar.
Başlarındada duvarın arkasındaki zalimler vardır kesin
Başka bir açıklama gelmiyoır aklıma.
Filistinli bir çocuğum ben.
Büyüyünce çok bir adam olacağım.
Milletimin sesini dünyaya duyuracağım
Hergün yaşanan vahşedi.
Bize yapılan haksızlıkları Dünyaya anlatacağım.
Bizi terorist diye gösterenlere
Asıl teroristlerin kendilerinin olduğunu göstereceğim.
inadına yaşıyacağım.
Gidip babamı kurtaracağım tutulduğu kafesten.,
O tankların her geçişinde sokağımdan.
Benim korkum değil
Hırsım artıcak..
Filistinli bir çocuğum ben
Acılarım büyük.
Sabrım sonsuz.
Hırsım etrafımdaki örülü duvarlar kadar yüksek.
Umudum asla bitmez.
Bir gün güneş duvarın diğer tarafında
Ebediyyen batacak biliyorum
Filistinli bir çocuğum ben
Bir gün Allahın bana verdiği güçle.
O duvarıları yıkacağım.
Doğruluğun yumruğunu indireceğim.
Her zalimin kafasına.
Ve ölmemi dört gözle bekleyen.
Her bedene işte yaşıyorum.
Hepinize inat diyeceğim.
Filistinli bir çocuğum ben.
bu zulme dur demeden olmeyegim.
bir gun ozgurlugumuzu tam aldigimizda elimize
iste o zaman icim rahat bu dunyadan gidecegim...


inşAllah...!!!

Ben filistinli....çocuğum...rahmetforum

Filistinli... çocuğum..


kavgamın gölgesi düştü sevdamın üstüne
yaşlandım anne
umutlarım gazze şeridinde vuruldu
kar yağdı cehennem sıcağında yüreğime
dünyanın bütün silahlarını versek eskiciye
bütün bombalarını / bütün askerlerini
bir top bir uçurtma pahasına
dinle beni anne / sil yüzündeki kederini


arkamda sakladığım ellerimden birini
aç haydi anne
düşlerinin can aynasından kırılmış / filistinli
çocuk kokulu ölüm getirdim sana
haykır tüm kinlerini dünyaya / sor
namluda parlayan güneş neden parlamaz gözlerimde
dinle beni anne / gözyaşlarınla bir bir sula
yeşert filistin’in yüreğindeki çiçekleri

_________________